20 Ekim 2014 Pazartesi

Güney Fransa'nın Diğer Yüzü; Marsilya



Herkesin en çok gitmeyi istediği yerler vardır ya hep, benimkilerden birisi de Cote D'azur bölgesi, yani aynı zamanda French Riviera olarak geçen Güney Fransa'nın sahil şeridiydi.Bir hafta sürecek yolcuğumuza en batıda kalan Marsilya ile başlayarak sırayla St.Tropez, Cannes, Nice, Monaco, Monte Carlo ile devam ettik.

Güney Fransa'ya gitmek istiyorsanız Türkiye'den doğrudan uçuş yapan iki hat var. Bunlardan birisi Marsilya diğeri ise Nice. Nice'e olan hatlar sadece THY de olduğu için buradan seçeceğiniz bir uçak Marsilya'ya göre epey pahalı, bu yüzden çok güzel bir fiyata Pegasus'dan aldık biletlerimizi.

 Uçak saatimiz 22.55 olduğu için gece uçaktan inince şehre nasıl ulaşacağıımız konusunda epey endişeliydik ancak hiç de endişelenecek bir şey yokmuş. Marsilya havaalanı gündüz olan shuttle seferlerini gece uçuşlarına göre de düzenlemiş, bu nedenle gece inmiş olsanız da 8 euro karşılığı yaklaşık saatte bir şehir merkezine daha doğrusu Gare Station'a giden shuttle bulabiliyorsunuz. Eğer taksi ile gitmek isterseniz yine havaalanından çıkıp sağa döndüğünüzde taksi durağını görüyorsunuz. Buradaki telefondan taksi beklediğinizi söylerseniz taksiniz geliyor. Her ne kadar taksi bulmak zor olmasa da taksicinin yolu bulması nedense çok zor oldu, herhalde o da bizim gibi ilk defa gelmiş diye düşündük. Bizimki gibi gece şehir turu yaptıran taksicilere aman dikkat o nedenle.

Marsilya'da nerede kalmalı sorusunun yanıtı bence Port'a yani sahile veya metroya yakın herhangi bir yer olabilir. Zaten şehrin içerisinde yapılacak alternatifleriniz olmadığı için Port tarafında olması en mantıklı olanıdır.

Cours Juilen  
Photo by





İlk günümüze Marsilya'da uyandık ve otelimiz Cours Juilen bölgesine yakın olduğu için bu bölgeyi gezerek tatilimize başladık. Cours Juilen grafitilerle, her biri ayrı hayranlık uyandıran resimlerle dolu sokaklardan oluşan bir bölge. Sıra sıra göreceğiniz her sokak onlarca farklı temalarla süslenmiş kafelerle dolu. Biz sabah erken saatlerde buradan geçtiğimiz için bulunan kafeler kapalıydı. O yüzden hareketli yüzünü görmek için 5-6 gibi gelmek daha güzel olabilirdi. Yine de bu bölge bence Marsilya'nın en görülesi yeriydi.


Cours Juilen'den aşağı doğru indiğimiz zaman Marsilya'nın alışveriş caddesi olarak geçen La Canibiere'ye ulaşıyoruz. La Canibiere üzerinde pek de ilgi çekici mağazalar olduğunu söylemek zor ama cade 1 km olduğu için çok kısa bir süre de zaten bitiyor. Yolda tek ilgimizi çeken süslü püslü bir kurabiyeci oldu ama tattığımız bir kaç tanesi bize çok yağlı ve ağır geldiği için burdan hiç birşey almadan kendimizi dışarda bulduk. Yine de kutular sayesinde sunumlar başarılıydı. Burada denediğim kurabiyelerden sonra çok ünlü olarak geçen Novuttes Marseille'nın portakallı kurabiyelerin peşine de düşmedim açıkçası ama belki de çok güzeldir.

Bu arada insanlar her ne kadar Paris'den çok pis, sokakları kokuyor diyerek bahsetseler de hiç bir zaman buna katılmamama rağmen, Marsilya! Şehrin sokaklarında ciddi anlamda yoğun bir koku var ve ara sıra yerde hoş olmayan süprizlerle karşılaşabiliyorsunuz yürürken :)

La Canibiere bitiminde Vieux Port'a ulaşıyoruz ve deniz görmenin mutluluğu ile sahile yaklaştığımızda yine şehir gibi pis bir deniz görüyoruz. Bu kısımda Le Petit Train denilen ve şehri yavaş yavaş dolaştıran bir tramway bulunuyor ve kısa turu 7 euro. Bu tren aynı zamanda Notre Dame De La Katedrale kadar çıkıyor ve bir sonraki ile geri dönebiliyorsunuz. Biz daha çok yürümeyi sevenlerden olduğumuz için bu treni kullanmadık ancak hop-on hop-off bus ları sevenler için iyi bir alternatif olabilir.

Vieux Port Marsilya'nın kalbinin attığı yer. Sıra sıra kafeler ve restaurantlar içerisinde Akdeniz ve İtalyan mutfağından kişi başı 10 euro'dan ve 60 euro'ya fiyat  aralıklarında restaurant bulabilirsiniz. Bununla birlikte Marsilya lavanta ve sabunları ile ünlü olduğu için Port boyunca bu ikisinin envai çeşit örneğini satan yerler görebilirsiniz. Sabunlar gerçekten çok güzel kokuyorlar, lavanta ise Marsilya'nın sembolü haline gelmiş, hediyelik envai çeşit lavanta ürünü var. Lavanta ve sabunu ile ünlü olan bir şehrin bu kadar kötü kokması ise bir o kadar ironik. 
 
Catedral de la Major
                                                                

Sahil şeridi boyunca yürüyerek yolun sonuna geldiğimiz zaman sağa dönerek Le Panier yani Marsilya'nın Old Town bölgesine giriyoruz. Şehrin en büyük katedrali olan  adı üzerinde Catedral de la Major karşımıza çıkıyor. Katedral için herhangi bir ücret ödemenize gerek yok. İçeride küçük bir tur attıktan sonra kendimizi La Panier sokaklarında kaybediyoruz. Marsilya'nın Fransa'da oldugunu hatırlamamızı sağlayan çiçek sarkan, küçük merdivenli dar sokakları içerisinde dolaşıp dururken, çıkmaz bir sokakta resim sergisi ya da retro esyalarla süslenmiş kapılar bizi kendimize getiriyor.
 
Le Panier
                                                                          



Le Panier bölgesinden çıkıp yeniden porta geçiyoruz, yapılacaklar listesinde sırada Notre Dame De La Katedral var. Şehrin her köşesinden bir tepenin başında görülen katedral Marsilya'yı tepeden görmek için en güzel nokta. Buraya ulaşmak için Port'tan kalkan 66 numaralı otobüslere biniyor, yaklaşık 10 dakika sonra  katedrale varıyoruz. Burada görülen en ilginç şey Marsilya'nın planlamadan tamamiyle yoksun kaldığı. Evet tepeden şehri görmek güzel olsa da beton yığınından oluşan bu manzarının çok çok etkileyici olduğunu söylemek zor. Fotografı görüp bu mu değil diyebilirsiniz tabi :)

 
Otobusumüze inip porta indikten sonra öğleden sonrası için If Cheatu ya da  Plages Prado arasında seçim yapmamız gerekiyor. If Cheatu klasik söylemle her yerde duyacağınız gibi Monte Cristo Kontunda geçen hapishane olan ada. Ada'ya geçiş için Port'tan 15 euro'ya hem gidiş hem geliş yapan tekneler var. Ada'da hapishaneyi gezebilir, çevresinde takılabilirsiniz. Plages Prado ise sıra sıra plajlardan oluşan Milli Park. Aylardan Temmuz, havanın da 35 derece olması sebebiyle aklımızı deniz, kum, güneş üçlüsü cezbediyor ve Plages Prado bölgesine yola koyuluyoruz.

Aslında gelmeden önce ev ödevi olarak Marsilya'da denize girilebilecek yer konusunda Les Calanques isimli koyları buldum. Les Calanques dokuz adet koydan oluşuyor ve buraya yapılan geziler 3, 5, 9 koy arasında değişiyor ancak denize girmek için tur yapan tekneler Cassis denilen Marsilya kasabasından kalkıyor. Port'ta Les Calanques isimi görüp  heyecanlanıp 24 euroya biletlerimizi alıyoruz. Kıyafetlerimizin altında bikiniler, çantalarımızda havlular beklerken hiç kimsenin bizim gibi bi hali olmamasından şüphelenip yüzmek için teknenin durup durmadığını sorunca hayallerimiz yıkıldı. Bu teknelerin sadece gezi amaçlı olduğunu öğrenince hemen biletlerimizi iade edip Plages Prado yolunu aramaya başladık. Eğer Marsilya'da bir günden fazla kalacak olursanız mutlaka Cassis'e uğrayıp Les Calanques gezisi yapın. Fotograflarla iştahınızı kabartmak için buraya bi tık.

Plages Prado'ya gitmek için Port'tan otobüse atlayıp yarım saatlik yolun ardından kendimizi denize attık, sonrasında 3 euroluk harika şarabımız ve plastik bardaklarımız ile hiç bir turistin bulunmadığı, Marsilya halkıyla  güneşlendik. Deniz pis olmasına rağmen turistlikten çıkmak ve güneşin altına kendini bırakmak  yorucu günün keyif bölümüydü.

Akşam yemeği için Vieux Port'a döndüğümüzde Marsilya'nın ünlü Bouillabaisse çorbası için mekan arıyoruz. Bouillabaisse bir balık çorbası ancak bildiğiniz çorbalardan değil. İçerisinde balıkla birlikte Provence bölgesine ait bir çok otu içeren çorbanın sunumunda ilk önce sarımsaklı ekmek geliyor, sonra çorbanın suyunu içiyor, son olarak ise içerisinde bulunan deniz ürünlerini yiyorsunuz. En bilinen adres olarak Port üzerinde yer Le Miramar'da fiyatın 60 euro oldugunu görmek bizi buradan uzak tutuyor. Bouillabaisse pahalı bir yemek ancak Port üzerinde daha uygun yerler çok.

Marsilya'da yenilmesi gereken bir diğer şey ise Moules and Chips, yani midye ve patates kızartması. Moules midyelerin içine bir şey eklenmeden kaynatılarak masanıza geliyor. Yemek için Moules yemek olarak değil de atıştırmalık olarak diye düşünmüştüm o an ama belki de çok açtım :)

Marsilya ya gideceğim günden beri gece arka sokaklara girme denildiği için Port bölgesinden ayrılmıyoruz. Akşam takılmak için yine Port üzerindeki Le Crystal buraların en hareketli mekanı olarak dikkatimizi çekiyor. Bistro çevresinde takılan, müzikle eğlenen insanları burada bırakıyor çok geç olmadan otelimize dönüyoruz.

Marsilya Provence Bölgesi'nin ilk durağı olarak bizi hayran bırakmasa da hayal kırıklığı da yaratmıyor. Sadece iki saatlik mesafe sonrasında St. Tropez ile arada ki farkı görmek için bir kere uğranacak bir yer diyerek bu şehri bitiriyoruz.







Read More
Blogger tarafından desteklenmektedir.

Conncet With Us